Çarpı’nın Düşündürdükleri – Yıldız Ünal

Ali Rıza Aksın’ın heyecanla okuduğum Kırmızı Fare’sini ÇARPI (Alevi Bir Öğretmenin Anıları) izledi. Çarpı, kaderimizi değiştiren on yıllık bir süreci anlatır. Anlaşılır, mütevazi ve samimidir…
80’lerdeki ilk mahpusluk günlerini, sıkıntılarını, ölümleri anlatır bize. Ve de ardı arkası gelemeyen çığlıkları.
Henüz 22 yaşında, bıyığı yeni terlemiş bir öğretmendir. Çalıştığı yerden alınıp içeri atılır. Devletin ayrım gözetmeksizin devrimcilere yönelişini görür. Dışarıdaki kamplaşmanın gereksizliğini ilk orada anlar. Kadın erkek ayırımı yapılmadan ölümle sonuçlanan işkencelere şahit olur. Bir sabah yazarımız kendi kendine söz verir: “Öğrencilerimi asla dövmüyeceğim!”
Gözaltı, tutukluluk derken görevinden atılır. Birkaç yıl önce babasını da yitirdiğinden değişik işler yaparak annesine ve kardeşlerine bakmak zorunda kalır. Yazar o dönemin Pazarcık’ıyla yanında çalıştığı karekterleri anlatırken o kadar gerekçidir ki, alır bizi adeta o günlere götürür. Zor günlerdir bunlar; temel gereksinimleri için elde avuçta ne varsa sattıkları, baba yadigarı tarlada çalışmak zorunda kaldıkları, aşık olmaya, sevmeye sevilmeye hakkının olmadığı günler…
Uzun, zahmetli bir çabadan sonra Andırın’a çıkar tayini.
Siyasi şube tetikte; görev alışından kısa bir süre önce ajanlık teklifi alır. Yıkık, eziktir ama inancını yitirmemiştir. Tereddüt etmeden bu adi teklifi reddeder.
Yeni görev yeri özenle seçilmiş, evlilik yoluyla asimileye, gözetilmeye, dahası harcanmaya elverişli bir yerdir. Birlikte çalıştığı öğretmen hakkında rapor vermekle mükellef, komplocu, çıkarcı biri. Bölge, Kürtler ve Aleviler hakkında olumlu olumsuz kanaatlere sahiptir. Maraş’taki yobaz dokudan oldukça farklıdır. Adı kısa zamanda Kürt öğretmene çıkar. İçlerine alır büyük oranda sahiplenirler onu. Ancak, onun varlığından, demokratik-laik eğitiminden rahatsız olanlar da yok değildir. Bunların başında Milli Eğitime çöreklenmiş şeriatçılar, alim geçinen dinciler, muhtar ve yanı başındaki arkadaşı gelir.

Bu arada öğretmenimiz ailesine yakın olmak için dilekçe üsütüne dilekçe verir. Umudu, iki yılın sonunda il içi tayin yapabileceğidir. 3.ve 4. yıl, doğuda çalışan öğretmenlerin cenazeleri gelmeye başlar. Alttan alta yayılan bir düşmanlık, şikayetler, soruşturmalar evinin taşlanmasıyla biter. 4. Yılın sonunda, mutsuz evliliği ve yuvarlandığı yeni süreçle boğuşurken, şehre atanan demokrat vali yardımcısı umudu olur. Ne var ki, boşa çıkar umudu. Vali yardımcısı üzgündür: “Hoca verdiğim üç isimden bir tek seninkini yapmadılar. Açtım sordum, ne dedi Milli Eğitim biliyor musun? ‘Siyasi Şube istemiyor.’ dedi.”

Artık “Kürt Hoca” nın önünde tek bir seçenek kalmıştır; yurt dışına çıkmak.

Öğretmenimiz İstanbul üzeri Hamburg’a hareket ederken düşüncelidir. Doğup büyüdüğü topraklardan kopmuş, kendisini bekleyen kaderi bilemeden aklı gerilerdedir; göz göze geldiği Kırmızı Fare’de…
Tam da burada kendisine bırakalım sonucu:
“Avusturyanın tellerle çevrili, engebeli, yemyeşil arazisini aşarken cesedi gazeteyle kapatılmış, deri montlu, kızıl saçlı, motosikletli bir kadının yanından geçtik. O anda da Kırmızı Fare’yle beni buluşturan kaderi keşfettim; sırtımızdaki çizik…”

12. 02. 2019
Yıldız Ünal

https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=801789906851552&id=100010616503551

Bir yanıt yazın