Sırtımızdaki Çizik/Çarpı

“Çarpı/ Bir Alevi Öğretmenin Anıları” yazar Ali Rıza Aksin’in Kırmızı Fare’nin devamı niteliğindeki ikinci anı-romanı. 2018 Zuzu Kitaptan, 270 sayfa…

Yazarın dili akıcı, sade ve duru. Yer yer Maraş şivesiyle dile getirdiği yöre insanının kurnazlığını, bağnazlığını, tutuculuğunu ve de platonik aşklarını abartısız ve samimi bir şekilde işlemiş. Betimlemelerindeki köyler, ovalar ve vadiler o kadar gerçek ki, okurken bir an kendinizi oralarda geziniyorken bulabilirsiniz.
Genç Teyfik’in gönderdiği mektuplar ise romana ayrı bir tat katmış.
12 Eylül’de içeri düşen yazar, 1402’e Sayılı Sıkıyönetim Yasasına tabi tutularak öğretmenlik mesleğinden uzaklaştırılır. Onu, annesi, kız kardeşi ve erkek kardeşiyle zor bir altı yıl beklemektedir.
Yazar ailesine yardımcı olabilmek için bulduğu her işte çalışır. Çiftçilik, katiplik, elektrik projesi çizimi vs… Yüreği yufkadır, yoksul Halil’in elinden tutar, onu yüklüce bir haftalıkla yanına alır.
Dava açarak tekrar mesleğine döner ya bu sefer de onu Andırın’ın bir köyüne adeta hapsederler. Yeni yerinde onu, bakımsız, kirli, şalvarlı çocuklarla, üstleri karşısında yerlere kadar eğilen, sarışın, kel bir öğretmen beklemektedir.
Lojmanla okulun arası beş metre… Okulun giriş koridorundan kontrplakla ayrılmış o iki odalı küçücük bölümde dört yılını geçirir.
Asıl zorluk da sinirli ve dayakçı bir öğretmen olan Ömer’e katlanmakla haremlik selamlık düzenindeki çocukları karışık oturmaya çalışırken baş gösterir. Hayat, öğrencilerine “Merhaba arkadaşlar!” diyen idealist bir öğretmenle her fırsatta sopasına sarılan dayakçı Ömer’i daha ilk günde karşı karşıya getirir. Oysa öğretmenimiz gözü kapalı sorguya tabi tutulurken kendi kendine söz vermiştir: “Asla öğrencilerimi dövmeyeceğim!”
İşe dayağı kaldırmak, kız ve erkekleri yan yana oturmakla başlar. Ömer’in, “dönük” muhtarın ve köylünün sızlanmalarına aldırmadan yapar bunu. Kaç kez şikâyet edilirse de kararından vazgeçmez. Çabaları sonunda meyvesini verir; o bakımsız, kirli çocuklarla piyesler yaparak ayakta alkışlanır.
Kız kardeşi evlenir, kardeşi askere gider. Annesi koca evde yalnızdır artık. Üçüncü yılın sonunda bir tanıdığının ısrarıyla devreye giren Vali Yardımcısı üzgündür. “Hoca verdiğim üç isimden ikisinin tayini yapıldı bir tek seninki yapılmadı. Siyasi Şube istemiyor.”
Çaresiz okuluna döner…
Bu arada sevgisiz evliliği yaşamını gittikçe zora sokar. Son kez tayinini ister. Yine reddedilir. Reşit olmamış birkaç genç okula kadar gelerek penceresini taşlar.
1990 yazı. Öğretmenimiz yanında karısı, bir otobüsle Hamburg’a doğru yol alır. Kitabın sonunda yazarın kendisi ile hesaplaşması vardır:
“Aklım fikrim Ekşili’de. Bir de Kırmızı Fare’de. Yine aynı sorular… Hayatımın onunla kesişen yanı neydi? Azınlıklara karşı oluşturulan nefretle, farelere duyulan tiksinti miydi?
Haklarındaki nefretin boyutunu bilmeden insanların mutfağına dalan farelerle, bölüşüm ilişkilerine müdahale eden biz solcular arasındaki benzerlik miydi? Farelerin öldürülmesindeki doğallıkla bize yapılanlar arasındaki benzerlik miydi?
Onun mutfağa, benim Ekşili’ye tıkanıp kalışım mıydı?
Onun hayatta kalma çabasıyla biz ezilenlerin bitmek bilmeyen enerjisi miydi?
Neydi ortak yanımız, neden unutamadım onu, neden?
Avusturya’nın tellerle çevrili, engebeli, yemyeşil arazisini aşarken cesedi gazeteyle örtülmüş, deri montlu, kızıl saçlı, motosikletli bir kadının yanından geçtik. O anda da Kırmızı Fare’yle beni buluşturan kaderi keşfettim; sırtımızdaki çizik…”
Necmettin Yalçınkaya
26. 03. 2019

http://edebiyatbahcesi.net/kose-yazisi/2367/sirtimizdaki-cizikcarpi

Bir yanıt yazın